“Depreme dayanıklı yapı” tabiri çok net bir ifade gibi görünse de aslında konunun tarafları için çok farklı şeyler ifade edebiliyor.
Deprem yönetmelikleri için (binaların büyük çoğunluğunda) insanların içinden sağ çıkabileceği bir tasarım yeterli görülüp deprem sonrası binanın kullanılabilir kalması önemsenmezken, bina kullanıcıları için “sıfır hasar” anlamına gelebiliyor. Bu nedenle, bina kullanıcılarının binalarından bekledikleri performans seviyesini iyi anlayıp, tasarımları buna göre şekillendirmek önem arz ediyor.
Bir deprem sonrasında sosyal ve ekonomik faaliyetlerin devam edebilmesi için yapıların işlevini sürdürebilmesi kilit önem taşımaktadır. Aksi takdirde deprem sonrasında kullanılamaz duruma gelmiş yapılarda barınma, üretim, sağlık ve eğitim hizmetleri vs. gibi en temel ihtiyaçların bile karşılanamaması hem afet bölgesindeki insanların hayatını doğrudan olumsuz etkileyecek, hem de ülke ekonomisine ciddi zararlar verecektir. Deprem sonrası yaşamın normale dönmesine dayalı (Resilience based design) tasarım yaklaşımını benimsememizin temelinde bu yatıyor. Özellikle afet sonrası kullanılması zorunlu yapıların yanında endüstriyel tesislerin ve nitelikli projelerin de deprem yönetmeliklerinin ötesinde bir tasarım performansına sahip olmasının gerekli olduğu aşikardır. Bu noktada en güvenli, çağdaş ve güncel yöntemler olan Sismik İzolasyon (Deprem İzolasyonu) ve Enerji Sönümleme (Sismik Damperler) teknolojilerinin Türkiye’de yaygınlaşması için gayret gösteriyoruz.